FoMO, birçok insan tarafından yeni yeni duyulan bir hastalık olmasına karşın tüm semavi dinlerde değinildiği gibi Adem ve Havva’nın yasak elmayı yemeleri ile insanoğlunun işlediği ilk günah aslında FoMO’nun başlangıcıdır.
Yılan kılığına giren şeytanın Havva ile Adem’in yasak elmayı yiyerek ilahi bir bilgi gücüne ulaşma, cennetteki yaşamlarından daha iyisine sahip olma vaadiyle kandırması bize FoMO’ nun insan doğasıyla gelen bir durum olduğunu kanıtlar niteliktedir.
‘Acaba kim kiminle, nerede, ne yapıyor?!!! Nasıl yapıyor?! Neden ben de yapmıyorum? Ee ben daha iyisini yaparım!’ Beynimizi kemiren özenti dolu sorular, merakımıza yenik düşmemizin sebebi.
Bu merak, sosyal medyanın etkisiyle beraber hayatımızda artış göstermiştir. Peki nedir bu hastalığın aslı, bir bakalım.
FoMO (Fear of Missing Out ), yani Türkçeye olayları kaçırma korkusu olarak çevrilen bir sosyal hastalıktır. Sosyal medya mecralarındaki gelişmeleri kaçırmaktan korkmak ve bu yüzden sürekli olarak sosyal medya hesaplarını takip etme ihtiyacı duyma durumudur. Teknolojinin bizi her açıdan etkilediği günümüzde, birçok hastalıklar internetten kaynaklanmaktadır. FoMO ise bu sosyal hastalıklardan yalnızca birisidir. FoMO’ nun sebep olduğu olduğu psikolojik hastalıkların başında ise özellikle genç nesil arasında yaygın görülen depresyon geliyor. En fazla genç kuşak arasında tüketimi yapılan internet, doğal olarak yine en çok genç kuşağın bu hastalıktan etkinlenmesine yol açıyor. Z kuşağı denilen 1997-2012 doğumlu gençlerin %40’ı bu kaybolma fobisinden muzdarip. Ancak bu diğer kuşakların FoMO’ dan etkinlenmediği anlamına da gelmiyor.
Özellikle şu evden çıkamadığımız ‘koronavirüs’ döneminde hiçbirimizin elinden bırakmadığı yegane şey telefonlarımız. 7’den 70’e zaman geçirmek, gündemdeki gelişmeleri takip etmek gibi çeşitli maksatlarla ellerimize aldığımız telefonlarımız bizi ‘sosyalleştiren’
tek seçenek. Ama bu sosyalleşme süreci aslında bizi kendi benliğimizden uzaklaştırmaktır. Çevremizdeki insanların en iyi anılarını paylaştığı sosyal medya platformları, bizi hayatı tam verimiyle yaşayamadığımız kanısına inandırır. Bununla birlikte bireylerde özgüven eksikliği, yaşadıkları hayattan memnuniyetsizlik duyma, mutsuzluk gibi hayatı oldukça olumsuz yönde etkileyen ruh hali durumları gözlemlenmiştir.
Peki FoMO’ nun hayatımızdaki etkisini olabildikçe aza indirgemek için ne yapabiliriz? Öncelikle kendimizdeki ve hayatımızdaki eksikliklere odaklanmaktan ziyade olumlu yönlere dikkatimizi vermeliyiz. Hayatımızda olup biten her şeyde iyi bir yön aramalı, kendimize değer vermenin hayatı ne yönde değiştirdiğinin farkına varmalıyız.
Dostlarımızla paha biçilemez sohbetler eşliğinde içilen köpüklü kahvenin 40 yıllık hatırı da olmasa farkında olmadan bu FoMO bizi daha da derinden etkileyecek.
Sosyal medyanın sihirli görünen dünyasına kendimizi kaptırmadan, internetin güzel nimetlerinden faydalanmaya çalışmak FoMO ile mücadele etmek için en iyi yol olsa gerek.
Dilay KALINOĞLU
20 TEMMUZ 2020
BALIKESİR HABERCİ GAZETESİ