Bu haftaki yazımda okuduğum kitaplar arasında beni çok etkileyen bir eserden bahsetmek istiyorum. Kırmızı Pazartesi romanındaki din olgusunun analizini yaptığım yazımı iki bölüm halinde sizlerle paylaşacağım.
Gabriel García Márquez tarafından 1981 yılında yazılan ‘Kırmızı Pazartesi’ romanı, ana karakteri Santiago Nasar isimli, babası Müslüman olan, Kolombiya’nın küçük bir kasabasının sakininin, tüm kasaba halkı tarafından gerçekleştirileceği bilinen cinayetini konu alır. Aslında roman yazarın çocukluğunda yaşadığı kasabada tanıklık ettiği töre cinayetini, yıllar sonra kasabanın sakinlerinin büyük bir kısmının vefat etmesinin ardından, 27 yıl sonra oluşturulmuş bir eserdir. Yazarın kullandığı röportaj tekniği, eserin birçok bakış açısıyla yazılmış ve bir buçuk saatlik bir zaman dilimi konu alınsa dahi, okuyucunun romanı sürekliliğini kaybetmeden okumasını sağlamıştır. Hem de yazar karakterlerin iç yüzlerini de aktarabilmiştir. Kitap, konusunda işlenen namus cinayeti nedeniyle polisiye türünde bir eser olarak ele alınabilir olsa da çözümlemesini yaptığı toplumsal sorunlarla beraber dönem sosyolojisine farklı bir bakış açısı sunar. Bu yüzden ele aldığı konu bakımıyla çoğu polisiye türündeki romandan farklılaşmış, 1930’lu yılların Güney Amerika toplumuna ayna yansıtan bir eser haline gelmiştir. Toplumu etkileyen birçok temaya değinmiştir, bunlardan biri de din temasıdır. Kırmızı Pazartesi romanında da görüldüğü üzere din olgusu toplumsal ve bireysel yaşamı ve de değer anlayışını şekillendirir. Latin Amerika’nın, yüzyıllardan beri etkisi altında kaldığı katolik hristiyanlık, yazarın çocukluk anısı olan bu romanın konu aldığı töre cinayetinin gerçekleşmesindeki önemi farklı açılardan eserde incelenmiştir. İnsanın gündelik hayatını, yaşayış biçimini şekillendiren din kavramı, ‘Kırmızı Pazartesi’ eserinde de görüldüğü üzere günlük hayattaki değer anlayışını da büyük ölçüde etkiler. Eserdeki din olgusunun toplumda şekillendirdiği ahlak, adalet ve ayrımcılık kavramlarının eserdeki türlü örnekleriyle analizi yapılmıştır.
İlk olarak ‘Kırmızı Pazartesi’ romanında oldukça önemli bir yer tutan din temasının, toplumun ‘ahlak’ anlayışını şekillendirdiği düşüncesi açık bir şekilde eserde işlenmiştir. İnsanlık düzen içinde yaşamak için belli başlı kanun denilen yazılı kurallar ve ahlaki norm denilen yazılı
olmayan kurallar belirlemiştir. Din ise bu düzen ihtiyacının giderilmesi için oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü ahlaki normların ne olduğunu belirleyen temel öge insanın yaşam biçimini de şekillendiren inançlarıdır. Düzen, insan yaşantısı için evrensel gereklilik olduğu için farklı coğrafi yerleşim bölgelerinde, inanılan din semavi ve ya beşeri dinler olsa dahi temel öğretileri ortaktır. Eserdeki namus olgusu ise oryantalizmin etkisinde bulunan toplumlarla benzer bir anlayıştadır. ‘‘Onu biz bilinçli olarak öldürdük,’ demişti Pedro Vicario, ‘ama biz masumuz.’ ‘Belki Tanrı katında öylesinizdir,’ demişti Peder Amador. ‘Tanrı katında da insanların gözünde de,’ demişti Pablo Vicario da. ‘Bu bir namus sorunuydu.’’(Marquez) Bu alıntıdan da anlaşılacağı üzere Vicario kardeşlerin cinayeti işleme amaçları, kasaba halkı tarafından da görülmesi sağlanarak yapılan bir namus temizleme kıyasıdır. Namuslarını geri kazanmak için Vicario kardeşlerin işledikleri töre cinayeti, onlar için kötü niyetle gerçekleştirilmiş bir amelden ziyade masumiyetlerini geri elde etmeleri için yapılması gereken bir eylemdi. ‘Kırmızı Pazartesi’ romanında ,‘Namus aşktır.’(Marquez) ve ‘… Angela Vicario’ nun duvağıyla portakal çiçeklerini bakire olmadığı halde takmaya cesaret edebilmesi, daha sonra saflığın simgelerine karşı büyük bir saygısızlık olarak yorumlanacaktır.’(Marquez) sözleri yer alır. Bu alıntılardan da çıkarabileceği üzerine Kolombiya toplumunda namusa verilen değerin önemi anlaşılmaktadır. Paragrafta yapılan gerekçelendirmeler ışığında toplumda hakim olan din anlayışının ahlakigörüşleri ve bu kapsamda insanların yaşam şekillerini etkilediği kanısına ulaşılır.
‘Kırmızı Pazartesi’ eserinde, ikinci olarak değinilmesi gereken konu, toplumun dini yaşantısının etkisi altında kalmasıyla şekillenen adalet anlayışıdır. Gabriel García Márquez, eserde toplumun adalet
anlayış biçimini çeşitli yollarla aktarmıştır ve adalet sisteminin işleyişini derin bir şekilde eleştirmiştir. Adaletin toplumun düzeninin sağlanması için oluşturulmuş bir mekanizma olması ve bu mekanizmanın da din olgusundan etkilenmesi üzerine adalet ve toplumun inanç sistemi arasında bir bağ kurulabilir. Romandan oryantal toplumlarla benzer değerlere sahip olduğu anlaşılan Kolombiya topluluğu, yine oryantal topluluklarla benzer olarak oluşturulmuş bir adalet sistemine sahiptir. Şer’i hukuk denilen ve de kutsal kitaplar ve hadislerden oluşturulmuş bir hukuk anlayışını hakim olduğu Orta Doğu, aslında Kolombiya’nın
hukuk sisteminden çok da farklı bir kapsamda gelişmemiştir. Kolombiya’da da etkisini sürdüren katolik hristiyanlık inancı kanunları ve yasamayı biçimlendirilmiştir. Bunun etkisini özellikle de Vicario kardeşlerin adam öldürme karşılığında aldığı 3 yıllık hapis cezasından çıkarabiliriz. ‘Dünyada hiçbir ölüm bu kadar açığa vurulmuş değildir. … Yalnız yirmi iki kişi tüm konuşmaları duyduğunu söylemiş.’(Marquez 54). ‘Kırmızı Pazartesi’ kitabından yapılan alıntıdan da anlaşılabileceği üzere töre cinayetinin aşikarlığına ve tanıklara rağmen yalnızca 3 yıllık bir hapis cezası alıp gündelik hayatlarına olduğu gibi devam etmeleri zamanın adalet sistemi hakkında okuyucuya bir fikir vermektedir. Eserde Vicario kardeşlerin aldığı 3 yıllık hapis cezası, günümüzde seküler yapıda olan bir devletin kasten adam öldürme suçuna verdiği cezayla oldukça kontrast halinde olduğu söylenebilir. ‘Kırmızı Pazartesi’ romanından yapılan bu çıkarımlar doğrultusunda, eserde işlenen Kolombiya devletinin adalet anlayışının işleyiş bakımından oryantal toplumlardan çok da farklı olmadığı ve Kolombiya’da dinin adaletin işleyişinde yakından ilişkilendirildiğine yazarın yaptığı eleştrilerden vasıtasıyla açıkça rastlanmıştır.
Romandan son olarak bahsedilmesi gereken konu dini inancın toplumdaki ayrımcılık üzerine etkisidir. Eserde sıklıkla bahsedildiği üzere Santiago Nasar’ a yönelik bir ayrım söz konusudur. Dini inanç farklılıklarının, hikayedeki karakterlere karşı yapılan davranış ve önyargı konusunda büyük bir önemi olduğu açık bir şekilde söylenebilir. Santiago Nasar soyisminden de anlaşılabileceği üzere müslüman ve Araptır. Babası İbrahim Nasar, kitapta bahsedildiği gibi Güney Amerika’ya yapılan Arap göç dalgasının son kafilelerindendir. Hikayenin geçtiği zaman açısından bakıldığında, Santiago Nasar’ın babasının Osmanlı baskısından kaçan Suriye ve Lübnan bölgesinde yaşayan Araplardan olması oldukça muhtemeldir. Dünya’nın her yerinde azınlık halinde yaşayan toplumlar, bölgenin çoğunluğunu oluşturan kesim tarafından dışlanmışlardır. Ancak Kolombiya’nın nüfusunu etnik köken bakımından incelediğimizde oldukça karışık bir etnik grup olduğunu görülür. ‘Kırmızı Pazartesi’ eserinde, İspanyol, Arap, Yahudi ve melez ırklarından gelen topluluklardan bahsedilmiştir. Buna rağmen azınlık halinde kalan Arap toplumuna karşın bir önyargı durumu söz konusudur. Kırmızı Pazartesi kitabında da bunun bir örneğini incelemek mümkündür. Vicario kardeşlerin, kitapta ellerinde kocaman kasap bıçaklarıyla Santiago Nasar’ı aradıklarına değinilmiştir. Bu durum karşısında bile hiçbir kasaba sakini tarafından olay Nasar’ a duyurulmamış ya da olay ciddiye alınmamıştır. Kasaba halkı tarafından bu durumun karşısında sessiz kalmalarının özeleştirisi, ‘önyargı’ olarak gerekçelendirilmiştir. ‘‘Su gibi gidiyorum,’ demişti Pablo Vicario, ‘bunun Türklerin (Araplarla Türkler bir tutuluyordu.) marifeti olduğu düşüncesini kafamızdan bir türlü söküp atamıyorduk.’’ (Marquez 97).Bu alıntıdan da anlaşılabileceği üzere Vicario kardeşler tarafından işlenmiş olan bu töre cinayeti, aslında arkasında Türklere/ Araplara karşı da bir önyargı durumundan dolayı gerçekleşmiş de olması oldukça muhtemeldir. Çünkü ellerinde Angela Vicario tarafından atılan suçlama dışında hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Eserdeki sorgu yargıcı, olayın üzerinden yıllar geçse dahi Santiago Nasar’ın bu olayı yaptığına dair hiçbir kanıt bulamamıştır. Sorgu yargıcının da dediği gibi ‘‘Bana bir önyargı verin dünyayı yerinden oynatayım.’’(Marquez 101) bu durum için oldukça yerindedir. Tüm bu gerekçeler göz önüne alındığında toplumda dini farklılıklardan kaynaklanan bir önyargı durumunun ve bu durumunda sebep olduğu ayrımcılık eserde detaylı bir şekilde işlenmiştir.
Özetle, Gabriel García Márquez’in çokça olumlu eleştiriler ve ödüller alan 1981 basımlı romanı ‘Kırmızı Pazartesi’, polisiye türü roman özelliklerine sahip olmasıyla beraber 1940’lı yılların sonlarına doğru olan Kolombiya dönemi toplumunun derin bir şekilde işlenmiş birçok açıdan yapılmış eleştirisidir. ‘Kırmızı Pazartesi’ romanın en dikkat çeken yönlerinden biri ise, anlatılan hikayenin aslında yazarın çocukluğunda Kolombiya’da yaşadığı küçük bir köyde tanıklık ettiği olaydan esinlenilmiş olmasıdır. Gabriel García Márquez tarafından ”İpleri elimde tuttuğum en iyi romanım” şeklinde tanımı yapılan ‘Kırmızı Pazartesi’ bu açıdan yazarın hem kendi hayatına hem de Kolombiya kültürüne açık ve net bir şekilde değindiği bir eserdir. Romanın yazımında yazarın röportaj tekniğini kullanması ise romanın işleyişinde okurun olayı karakterlerin gözünden daha detaylı inceleyebilmesine olanak sunmuştur. Bununla beraber Katolisizm inancının eserdeki yeri her karakterin gözünden daha da açık bir şekilde aktarılmıştır. Yazarın kullanmayı tercih ettiği teknik, eseri okuyucunun gözünde daha sürükleyici kılmıştır. Bu makalede, yazarın romanda dini inançların günlük hayatta şekillendirdiği kavramları işleyişinin incelenmesi yapılmıştır. Özellikle din olgusu tarafından toplumda şekillendirilen değerlerden namus, adalet ve ayrımcılık temaları üzerine durulup inançların etkisi tartışılmıştır. Kısa ve öz bir şekilde şunları söylemek mümkündür: Din olgusu ve toplumların dini inançları yaşayış biçimi, halkın hayatı nasıl yaşadıklarını oldukça derinden etkilemekle birlikte olaylara baktıkları perspektiflerini, farklı dinden insanlara yaklaşımlarını, gündelik hayatta sıkça kullanılan ahlak ve adalet olgularının işleyiş şeklini de büyük bir ölçüde etkiler.
DİLAY KALINOĞLU
9 KASIM 2020
BALIKESİR HABERCİ GAZETESİ