Hollywood film devrinin başlangıcından beri sinema endüstrisinin başını çekiyordu. Hollywood’da ilk film setinin kurulması 1911’e dayanıyor. Hollywood’un başlangıç noktası ise ilginç bir hikaye… Thomas Edison’un 1000’i aşkın ürün üzerinde patentinin olması ve özellikle bu ürünlerin teknoloji alanında yoğunlaşması, Edison’un film endüstrisinin ilerleyişinde de söz hakkına sahip olduğu anlamına geliyor. Mesela film kameralarının ilk versiyonları gibi ürünlerin patentini almıştır. Bu yüzden Amerika’nın ilk film stüdyosunu 1893’te kuranın Thomas Edison olması da şaşırtıcı değil. Film yapmak için gerekli olan birçok aletin üzerinde patent hakkı olduğu için başka filmlerin yapım aşamalarında da yönetmenlere rahat vermemiş, sürekli karışmıştır. Bu sebeple yönetmenler çareyi New Jersey yani Thomas Edison’un yaşadığı doğudaki eyaletten uzaklaşarak Amerika’nın diğer ucu batıya yani Kaliforniya’ya yönelmekte bulmuşlardır. Buna ek olarak Kaliforniya’nın güneşli olması, hem ormanlarının olması hem de sahil kenarında bulunması gibi birçok etkenle birlikte de doğal set olarak düşünülmüş ve film yönetmenleri tarafından tercih edilen bir yer haline gelmiştir.
Hollywood o zamandan beri Amerika’nın ya da belki de Dünyanın en büyük filmlerin yapıldığı yer olmuş, hatta Amerika Birleşik Devletleri’nin en yüksek hasılat getiren iş alanı haline gelmiştir. Hollywood yılda milyarlarca dolar değerinde kazanç elde ediyor, hala bu denli fazla para kazanıyor olmasına rağmen son zamanlarda Dünya piyasasında değer kaybediyor. O zaman film endüstrisinin devi Hollywood’un bu düşüşüne neden olan rakipler kim? Netflix gibi dijital film platformlar, Çin sinema endüstrisi ve Bollywood yani Hindistan yapımı filmler.
Netflix’ten başlayacak olursak Türkiye’de de çok büyük bir izleyici kitlesine hitap eden internet üzerinden dizi ve filmlerin izlenebildiği bir platform olma özelliği ile geleceğin filmelerini yaptığı ve yapacağı iddia ediliyor. Bu iddialar pek de haksız sayılmaz. Özellikle son zamanlarda evden çıkamadığımız bu pandemi günlerinde haliyle sinema salonlarına gidilmemeye başlandı. Ama Netflix, Amazon gibi platformlar sayesinde sinemayı evimize taşıyabiliyoruz. Türkiye’de de Puhu Tv, BluTv gibi adlarla çıkan yeni platformlar artık dizileri televizyon kanallarından, internette taşımaya başladı. Acun Ilıcalı’nın da yeni ismini duyurduğu Exxen’de yarışma ve diziler gibi programlarla izleyicilere hitap etmeyi planlıyor. İnsanlar evde film izleme kolaylığı fark ettikten sonra artık pandemi sonrasında da sinemalara gitmeyecekleri öngörülüyor. Dijital film platformları sadece sinemayı eve taşımakla kalmıyor ama ayrıca bazı kaliteli işlere de imza atıyorlar. Her yıl en prestijli ve başarılı filmlerin farklı kategoriler çevresinde ödüllendirildiği Oscar Ödül Töreni’nde artık dijital platformlar kullanılarak yapılan filmlerde adaylık verilmeye hatta ödüllendirilmeye başlandı. Özellikle 2019 yılında gerçekleştirilen Oscar Ödül Töreni’ne 3 dalda (‘ En İyi Film’, ‘En İyi Özgün Senaryo’ ve ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’) ödül kazanarak ve 2 dalda da (‘En İyi Erkek Oyuncu’ ve ‘En İyi Film Kurgusu’ ) damgasını vuran ‘Green Book’ yani Yeşil Rehber isimli komedi/dram filmi aynı zamanda bir Netflix yapımı olmasıyla dikkat çekiyor. Bu film, Yeşil Rehber gibi çeşitli dijital ortamda yayımı yapılan filmlerin Oscar gibi prestijli ödül törenlerinde yer alması, dijital film endüstrisinin de yolunu açmış oluyor.
Hollywood’un diğer rakiplerinden Çin film endüstrisi, Çin’in hızla yükselen ekonomisi ve popülaritesi gibi hızla daha çok izleyici çekmekte. Yani anlayacağınız Çin’den yayılan tek şey virüs değil… Dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olmak üzere olması her anlamda gelişmesi için de imkan. Çin kültürü Dünya’nın her yerde hızla yayılan ve rağbet gören bir popüler kültür ürünü haline geldi. Sadece filmleri değil aynı zamanda müzikleri, yemekleri gibi başka kültürel ögeleri sayesinde de oldukça büyük bir kitleye hitap ediyorlar. Bu etkinin gelecekte de devam edeceği düşünülüyor. 2013 yılında çekilen ‘HER’, Türkçe’ye ‘AŞK’ diye çevrilen film bunun kanıtı niteliğinde. Gelecekte teknolojinin hakim olduğu bunun sonucu olarak da gerçek insan iletişiminden izole edilmiş bir dünya düzeni gösteriliyor. Filmin ana karakterinin bir yapay zekaya aşık olmasına dayanan bir konusu var. Ama benim değinmek istediğim nokta, filmin nerede çekildiği. Çünkü film Amerikalılar tarafından yazılmış, kurgulanmış,oynanmış ve yazılmış olmasına ve de Los Angeles, Kaliforniya’da geçen bir hikaye olarak anlatılmasına rağmen bir kısmı Çin’in Şanghay’da çekilmiştir. Film süresince Çince tabloları da etrafta görmek mümkün. Çin hükümeti tarafından halka dayatılan sensör olgusunun da yeri, Çin’de Hollywood ya da başka filmlerin kısıtlanmasına ya da hepten izlenmesinin yasaklanmasına yok açıyor. Bu yüzden dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin’de izlenen filmlerde Çin filmleri oluyor.
Üçüncü olarak, Bollywood’dan bahsetmek gerek. Bollywood, genel olarak hakimiyetini Hindistan içinde sürdüren bir endüstri. Dünya’nın en çok bilet satışının yapıldığı Bollywood, Çin filmlerini 200 milyon ile Amerikan filmlerini ise 800 milyon dolar ile geçerek yılda yaklaşık 2.2 milyar bilet satışı yapıyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki artık eski şanından son demlerinde olan Hollywood, yerini dijital film platformları, Çin ve Bollywood gibi film endüstrilerine bırakmak üzere. Bana göre bunun en büyük sebepleri teknoloji çağı ile dijital platformların çok daha aktif bir şekilde kullanılmasıyla beraber, gençler arasında git gide hakimiyetinde artış gösteren uzakdoğu kültürünün yaygın üne bir sahip olması.
DİLAY KALINOĞLU
12 EKİM 2020
BALIKESİR HABERCİ GAZETESİ
KAYNAK: https://www.habercigazetesi.net/hollywood-devri-kapandi-mi/