Haldun Taner tarafından yazılan Keşanlı Ali Destanı adlı oyun, Türkiye’nin epik tiyatro türünde verilmiş ilk örneklerindendir. 1964 yılında Karaca Tiyatrosu’nda bu oyun ilk defa tiyatroya çevrilmiştir ve daha sonra ise Atıf Yılmaz tarafından Fikret Hakan’ın başrolünde yer aldığı filme uyarlanmıştır. Oyun, Sineklidağ halkından Ali isimli korkak birinin, halk tarafından belalı olarak görülen Çamur İhsan’ı öldürdüğü yönünde çıkan asılsız iddalarla hapse atılması sonucu yeni namı salınıp kahramana dönüştürülmesini konu alır. Kitap ve film boyunca mahalle halkının bir kahraman arayışında olduklarını ve sonunda Ali hapisten çıkınca tüm dertlerinin yapay kahraman tarafından çözüleceği yönündeki algılarını gözlemliyoruz. Film ile kitap arasında belli başlı farklılıklar vardır, bunlara örnek olarak; kullanılan dil, karakterlerin portre edilişi ve mekan ögeleri verilebilir.
İlk olarak bahsedilmesi gereken konu, hikayede kullanılan dil ile filmdeki dil açısından farklılıklar. Kitapta hakim olan dil, Ankara’nın bir mahallesinin ağız yapısına göre tasarlanmıştır. Zaten Haldun Taner’in eseri yazmaya başlaması da 1960’lı yıllarda Ankara’da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde konuk hoca olmasına dayanır. Yazar, Ankara’nın Altındağ mahallesine sıklıkla uğradığını ve orada zaman geçirdiğini belirtmiştir. Mahallenin ağzını ve sosyo-ekonomik durumunu çok iyi gözlemleyen Taner, hiçbir estetik kaygı olmadan eseri yerel ağız ile yazmıştır. “Konu ne kadar bizdense, oyunun üslubu da o kadar bizden olsun istiyordum.” diyerek şahıs kadrosuyla üslup arasında başarılı bir uyum yakaladığını yansıtmıştır. Ancak aynı konuşma ağzı ve hikayenin geçtiği mekan uyumu film için geçerli değildir. Karakterlerin büyük bir kısmı, gecekondu mahallesine uygun bir ağız ile karakterleri canlandırmak şöyle dursun, İstanbul ağzı ile konuşmuşlardır. Bu yüzden de Haldun Taner’in kitapta yakaladığı Anadolu havası filme pek geçmemiştir.
İkinci olarak dikkatimi çeken nokta ise filmdeki karakterlerin canlandırılması ile kitaptaki karakterlerin anlatımı arasındaki farklılıklar. Kitapta Ali, ilk olarak oldukça korkak bir karakter olarak tanıtılır. Hapse girip çıkmasıyla birlikte mahallede Ali’nin, Çamur İhsan’ı öldürdüğü için kahraman olduğuna dair bir yanılsama yayılır. Halbuki Çamur İhsan’ın katili Manyak Cafer’dir. Ali bu yüzden, hapisten çıkınca onu karşılayan halk ile daha sonralarda herkesin onu yüceltmesi sonucu kendini, o da kahraman ilan eder ve tavırlarıyla birlikte halka bir nevi eziyet etmeye başlar. Böylece kitapta, Ali’nin karakter gelişimi gözlemlenir. Atıf Yılmaz’ın filminde ise Keşanlı Ali’nin aslında korkak biri olduğu kanısına varmak pek mümkün değildir. Çünkü Fikret Hakan’ın canlandırılması ile Ali, hep cesur ve korkulan biri gibi gösterilmiştir. Bu yüzden Keşanlı Ali Destanı oyununu okumayan ama filmi gören izleyicilerin Ali’nin karakteri doğru bir şekilde anlayıp analiz edebilmeleri pek mümkün değildir. Ali’nin aslında Çamur İhsan’ı öldürmemesi ve Ali’ye iftira atılması ardında Ali’nin korkak bir karaktere sahip olması yatar. Çünkü Ali’nin karakterinden ötürü iftira atılması kolay olmuştur, aynı zamanda Ali, Zilha’yı sevdiği için cinayetin bu yüzden işlendiğine dair bir söylenti de ortaya çıkmıştır. Zilha çok cesur, dobra biri olduğu için Ali’nin karakteri ile bir tezatlık içindedir, yazar da bu tezatlığı oluşturmak için karakterleri bu şekilde yazmıştır. Ancak az önce de bahsedildiği gibi Ali’nin filmde kitaptan farklı lanse edilmesi, oyunla bu anlamda çatışma oluşturur.
Son olarak, Keşanlı Ali Destanı oyunu ve filminde kullanılan mekan ögeleri arasındaki farklılıklar hikayenin örgüsünde izleyicinin dikkatini dağıtmaktadır. Keşanlı Ali Destanı oyunu, Sineklidağ adı verilen, Ankara’nın ekonomik olarak pek iyi durumda olmayan bir mahallesinde geçmektedir. Haldun Taner de hikaye örgüsünü -Anadolu’da gecekondulaşma- bu mahalle yapısı üzerine koymuştur. Oysa oyunda geçenin askine filmde kullanılan ögelerden anlaşılabileceği üzere film Ankara’da çekilmiş gibi gösterilip İstanbul’da çekilmiştir. Ki zaten bunu film boyunca arka planda gözüken araba plakalarından ve mekanlardan da anlayabilmek mümkündür. Bence mekan ögelerine dikkat edilmemesi, konu gidişatını direkt olarak etkilemese de Haldun Taner’in hem mahalle ağzı ile hemde seçtiği mekan ile oluşturmaya çalıştığı Anadolu havasının dışına çıkmıştır.
Sonuç olarak, Haldun Taner tarafında yazılan Keşanlı Ali Destanı, kanunların hakim olmadığı Ankara’nın Sineklidağ mahallesinde, Anadolu halkının karşılaştıkları sorunlarla birlikte bir kahramana ihtiyaç duyması sonucu, korkak biri olan Ali’yi kendi elleriyle bir kahramana dönüştürüp efsaneleştirilmesini konu alır. Oyunun, filme aktarılması sonucu ise birtakım farklılıklar oluşmuştur. Bu farklılıkları kısacası mekan ögeleri, kahramanların canlandırılışı ve üslup adlı üç başlıkta toplayabiliriz.
Oyun, Anadolu’yu olduğu gibi yansıtabilmesiyle birlikte, hem o dönemde, hem de günümüzde etkin olan sorunlara değinmesi sebebiyle hala popülaritesini koruyan bir epik tür yapıtı haline gelmiştir.
DİLAY KALINOĞLU
21 ARALIK 2020
BALIKESİR HABERCİ GAZETESİ
KAYNAK: https://www.habercigazetesi.net/kesanli-ali-destani/